25 Ocak 2017 Çarşamba

Misafir

Akşam.
Bulutlar gündüzden kalma,
Grinin geceyi aydınlatan tonu.
Ben,
Ben sen umuduyla dolu.
En sevdiğin şarkının nakaratı;
Dudaklarında mırıldanmakta olduğun.
İlk baharda yüzüne vuran,
Ilık bir rüzgar...
Tebessümün, kalbime zimmetli.
Ruhum,
Yaprakları aşıklar tarafından koparılmış bir papatya misali.
Bir seviyorum seni,
Bir de sevmiyorum kendimi.
Yahu nasıl sevebilirim,
Kendini ait hissetmediğin bir beni.

Sabah.
Çiğ ile ıslanmış, yaprakları dalların.
Hayallerim,
Uyurken, ayaklarımın yorgan dışında kalması gibi.
Bir ayaz ki gönlümde;
Kör duymamış, sağır görmemiş böylesini.
Yüzme bilmeden,
Yakmışım bütün gemileri okyanusun ortasında.
Bilir misin bilmem ama,
-Sahiden ben seni sevmekten başka bir şey bilmem-
Uzun yolculuklardan hep nefret etmişimdir.
Benim indiğim istasyonda,
Kavuşmanın esamesi okunmaz.

Hatalarım bir ben yarattı bugün,
Dünü varoluş, yarını yok oluş.
Ölüm,
Davetsiz bir misafir kapımda bekleyen.
Tanrı misafirini buyur etmektir tabiatım.
Henüz senin gönlüne misafir bile olamamışken.



21 Ocak 2017 Cumartesi

Yalnızlığın Seferi Yok

Hiç bir sayfa yetmedi silmeye,
Kalemimden akan kelimeleri.
Kaç kere aşk yazdı,
Kaç kereden bir fazla ayrılık.
Özlem ile başladı satırlar da,
Kavuşmak veda.
Bir kadına bin şiir yazıldı da,
Binin biri, sayfaların dışına taşamadı.
Ah, han oldu gönül,
Yolcusu pek bol değil;
Şarap doldu kadehler de,
Dolduğu ile kaldı.
Keyfe de keder, kedere de keder,
Bir cigara bile yakmamışken, helak olmuş ciğer.
Hadi her şeyi geçtim,
Ne güzel öldük be,
Henüz ilk nefesimiz yakmamışken ciğerlerimizi.
Açamadan gözlerimi, mavi gözyüzüne;
Sağanak bir yağmur bıraktı, kapkara bulutlar yüreğime.
Binsem bir gemiye,
Ne el sallayanım olur, ne de gideceğim bir liman.
Utanırım tren garına da gitmeye;
Yalnızlığın seferi yok diye.

14 Ocak 2017 Cumartesi

Sevmek Güzel Gözlü Bir Kadını

Dünden kalan düşünceler ile bir günü geçirdikten sonra;
Gecesinde, yarına uyanmak umuduyla gözleri kapatıp,
Bugüne uyanmaktır, hayat.
Baharın kapısında beklediği bir evde,
Henüz sobanın üstündeki kestanelerin çıtırdamaya başlamadığı
Bir kış gecesi,
Bilmem hangi senenin yazından kalma fotoğraflara bakmak.
Aşık olmak, yıllanmış küflü peynire,
Sadece kadeh ağzına kadar kırmızı şarap ile doluyken.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
O gözlerin içinde kendini gördüğün vakitlerde.
Tarifeli bir ada vapurunun düdüğü olmak,
Haber vermek iskelede sevdiklerini bekleyenlere;
Biz geliyoruz diye.
Ahmet Haşim dizelerinde akşam olmak,
Elif Şafak kaleminde aşktan hemen önceki kelimeye sığınmak.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Bir daha o gözlere bakamayacak olmaktan korkarak.
Ve titremek,
Krakow'un soğuk akşamlarında.
İnsanlar sokaklarda işe gitme telaşı ile koştururken,
Bugünden bugüne kalma,
Çakır keyfi beş geçe bir kafa.
Sokak lambalarının söndüğü vakit,
Kapanmakta direnmezken gözlerin,
Uyutmuyor olacak hislerin.
Ah o dünden kalma düşünceler,
Düşünceler gözüne uyku girmesini engeller.
Lakin hisler öyle mi,
Bir bebek gibi huzurlu uyuduğun anlarda,
Seni uyandırmaktan çekinmezler.
Hiç bir kış gecesine ait soğuk, titretmemiştir bedenini
O an titrediği kadar kalbinin.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Sadece sevmek.



1 Ocak 2017 Pazar

Buyurun Cenaze Namazına

Yerin yüzü, yerin altı olmuş.
Hiç birimizin, toprak altındaki ölülerden farkı kalmamış.
Ruhlarımız,
Meydanları dolduran bedenlerimizi çoktan terk etmiş.
Hiç bir şey için çok geç değil derken bile,
Zaman kaybetmişiz.
Sokakta aç kalan bir çocuğu,
Halil İbrahim sofralarımızdaki sohbete, ismen davet etmişiz.
Yeni bir günün, yeni bir umutsuzluk olduğu sabahlara;
Geceden kalmışız, bir düş kırıklığı ile.
Kışın henüz kestane kızartacağımız günleri gelmeden,
Biz ısınmak için, beklentilerimizi ateşe vermişiz.

Sevmişiz, yani sevmişizdir herhalde.
Sevilmişsek -varsayalım yani-
Demek ki sevişmişiz.
Güldüğümüzü de hatırlar gibi oluyoruz bazen,
Tebessüm mü, hadi onu da sayalım bu sefer.
Mutlu olduğumuz anlar,
Unutmakta ısrar ettiğimiz bir rüya gibi gelse de,
Bir kaçımız tuttuysa küçüklüğünde günlük
Bir sayfa dolusu olmasa bile bir kaç satırda vardır be.

En az bir kere ıslanmışızdır ahmak ıslatan yağmurunda.
Yüzümüzde aptal saptal bir gülümseme ile,
Yerlerdeki karınca yuvalarına basmadan,
Kaldırımın kenarında yürümeye çabalarken.
Önce birbirimizi itip,
Sonra düşmeyelim diye sıkıca sarılırken;
Birlikte düşmekten hiç korkmamışızdır.

Şimdi korkuyorsak düşmekten, sadece yalnız kaldığımızdan mütevellit,
Islanmaktan çekindiğimiz için hamal gibi taşıyorsak her gün şemsiyeleri,
Sevişmek uğruna kırk takla atarken, sevmek ağır geliyorsa yüreklerimize,
Tebessümlerimizin yerlerini, sebepsiz gerginlikler aldıysa,
Anılarımızı paylaştığımız sayfaları, öfke nöbetlerimizde yırttıysak,
Bir çocuğun boğazından geçecek lokma, bizim çöpümüzden gittiyse onun sofrasına,
Buyurun cenaze namazına.